SUBAŞI'DAN OTORİTERLEŞME ELEŞTİRİSİ

SİYASİ PARTİLER 24.02.2022 - 16:16, Güncelleme: 08.12.2023 - 04:21 2783+ kez okundu.
 

SUBAŞI'DAN OTORİTERLEŞME ELEŞTİRİSİ

“Rejimlerin otoriterleşme eğilimi dün olduğu gibi bugün de felaketlere yol açabilir. Rusya'nın rejimi bunun tipik örneği olup komşusu Ukrayna'yı işgal etmek üzeredir.”

TBMM’de İYİ Parti adına konuşan Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, otoriter rejimleri eleştirdi, Afrika’nın en ücra noktalarında aranan işbirliğinin önce kendi komşularımızla yapılması gerektiğini söyledi. İYİ Parti Antalya Milletvekili Hasan Subaşı; otoriterleşmenin, dünya tarihinde hep felaketlere yol açtığını belirterek, devletlerin otoriterleşmesi nedeniyle uluslararası sözleşmeleri yok saydığını, halkın ihtiyaçlarına cevap vermek yerine keyfi projelere yöneldiğini, rant uğruna halkın sağlığını hiçe sayacak çevre felaketlerine göz yumduklarını ifade etti ve “bütün bunlar otoriterleşmenin sonuçlarıdır” dedi. Subaşı, İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı tarafından tek taraflı feshedildiğini, İstanbul’un acil trafik sorunu ve deprem tehdidi varken Kanal İstanbul Projesinde ısrar edilmesini, ormanlarımızın ÇED raporu alınmadan maden ve taş ocaklarına açılmasını, ardı arkası kesilmeyen zamları ve ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ inadı yüzünden hayat pahalılığını dayanılmaz hale getirmesi otoriterleşen rejimi tarif ediyor” dedi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) 187 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasına ilişkin Kanun Teklifi üzerinde partisi adına konuşan Hasan Subaşı, İYİ Parti olarak uluslararası ilişkilerin geliştirilmesi yönünde olumlu görüş ortaya koyduklarını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü: İstanbul Sözleşmesi ve kanunla eşdeğerdir “Anayasa'mızın 90'ıncı maddesine göre usulüne uygun yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanunla eş değer sayılmaktadır. Ayrıca 2004 yılında Hükûmetin, Anayasa'nın 90'ıncı maddesine ek olarak yaptığı düzenlemeyle, uluslararası anlaşmanın, temel hak ve özgürlüklere ilişkin olması hâlinde yasaların üstünde, üst norm sayılacağı hükme bağlanmıştır. Sözleşmelerden ancak Meclis onayı ile çekilmek mümkün olabilir Konumuz uluslararası sözleşmeler olunca kadına yönelik şiddeti önlemeye dönük İstanbul Sözleşmesi ilk akla gelen oluyor. 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılmış olan sözleşmeye ilk imzayı atan, Parlamentosunda ilk onaylayan ülke olmamıza rağmen usulüne uygun yürürlüğe girmiş İstanbul Sözleşmesi 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye bakımından feshedilmişti. Yakın zamanda yaşadığımız bu örnek, önemli bir uluslararası sözleşme, Anayasa'mıza göre, bırakın üst norm olma niteliğini, kanunla eş değer sayılsa bile Cumhurbaşkanı kararıyla yok sayılamaz, yine ancak Meclis onayıyla çekilmek mümkün olur. Kaldı ki kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin olması nedeniyle temel insan haklarıyla ilintilidir ve üst norm sayılması gerekir. Bu sadece kadına yönelik bir haksızlık değil, ciddi bir insan hakkı ihlali niteliğindedir” Otoriterleşme ciddi boyutlara ulaştı Bu tek yanlı kararın, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin gün geçtikçe otoriterleşmesinin ciddi boyutlara ulaştığının görüntüsü ve rejimin ciddi bir sorun hâline geldiğinin açık bir örneği olduğunu dile getiren Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, “Türkiye Büyük Millet Meclisini dikkate almayan rejimin halkın kendisini dikkate aldığından söz edemeyiz” dedi. Subaşı; son zamlara da dikkat çekerek konuşmasını şöyle sürdürdü: Sosyal Devlet anlayışı nerede kaldı? “Pandemi felaketi yaşanırken yaraları sarmak yerine, yüzde 100'ü aşan elektrik, doğal gaz, mazot ve benzin zamlarını peş peşe sıralamak, tarım üretiminin en önemli girdisi gübre fiyatlarını 3-5 kat artırmak, demokratik ve sosyal bir devlet anlayışında söz konusu olamaz. Ülke nüfusunun neredeyse dörtte 1'inin yaşadığı İstanbul'un başta deprem ve trafik yükü gibi yaşamsal sorunları varken Kanal İstanbul gibi nereye varacağı belirsiz, tartışılmamış, bilimsellikten uzak ve İstanbul'a belirsiz bir ilave yük ve sorun taşıyacak bir projede ısrar etmek yine otoriterleşmenin, halktan kopmanın sonucudur. Ekonomi gibi kırılgan ve dünyayla entegre bir yapıda inatla ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ diyerek halkı üç beş ayda büyük bir fakirleşme ve yoksulluğa terk etmek ciddi sorunlu bir rejimi tarif etmektedir” Sağlıklı ve çevrede yaşamak Anayasal hakkımız Başta Ormanlarımız olmak üzere, yaşam alanlarının ÇED gerekmediği için ilk başta 25 hektarın altında taş ocağı izni alarak faaliyete geçen işletmelerin sadece Antalya'da değil, yurdun birçok yerinde ormanları ve kırsal yaşam alanlarını tarım, hayvancılık, arıcılık ve en önemlisi insan sağlığını etkileyerek yaşanabilir çevreleri yaşanmaz hâle getirmeye devam ettiğini üzüntü ile dile getiren Hasan Subaşı, bu konuda örnekler vererek şöyle devam etti: “Bölgemizde en son Korkuteli Dereköy'de kömür ocağı ile Manavgat Beşkonak Köprülü Kanyon Kırkkavak mevkiinde taş ocağı için yöre halkı direnmektedir. Bu insanlar Anayasa'nın 56'ncı maddesine göre sağlıklı bir çevrede yaşamak hakkına sahiptir. Öncelikle bunu sağlamak, korumak devletin görevidir. Anayasa'ya göre halka da görev verilmişse de bu uğurda mücadele eden birçok yurttaş maalesef gözaltına alınmakta, hatta tutuklanmaktadır.” Maden ve taş ocaklarında ÇED zorunlu olmalıdır Maden ve taş ocakları açılması için ÇED raporunu zorunlu yapan bir kanun teklifi teklifi verdiğini ifade eden Subaşı: “Elmalı'da Alevilerce kutsal sayılan Dur Dağı örneğinden geçmiş yıllarda söz etmiş, Tekke köyünde onlarca insanın, yurttaşımızın tutuklandığından bahsetmiştim. Yine 2017 yılında Finike'de ormanları korumak için 2 çevre dostu arkadaşımızın katledildiğinden de söz etmiştim. Beşkonak, Kırkkavak Mahallesi çevresindeki orman, Manavgat yangınından bölge sakinlerinin yoğun çabası sonucu korunmuş ender ormanlık alanlarımızdan biridir. Bugün, taş ocağı ve yangından korunmuş alan daha tehlikeli bir tehdit altındadır maalesef. ‘Taş ocakları yapılmasın’ demiyoruz ama su kaynakları, meskûn alanlar, endemik bitki türleri ve ormanlık alanlar, arıcılık, tarım ve hayvancılık yapılan alanlarda hiç durmaksızın devam etmektedir. Oysa uygun alanlar yerel yönetimlerin de onayıyla saptanabilir, en azından, 25 hektardan az olan alanlarda ÇED'den kurtarmak için izin alıp sonradan genişletme hilesinin önüne geçmek için her hâlükârda ÇED zorunlu olmalıdır” dedi. Parlamenter rejim ve ortak akıl en doğru çözümdür Konuşmasının son bölümünde Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan krizi de değerlendiren Hasan Subaşı, “Rusya; sınır komşusu Ukrayna toprağı Kırım'ı 2014'te ilhak etmişti. Nihayet, geçtiğimiz günlerde uluslararası Minsk Anlaşması'nı tek taraflı yok sayarak yine Ukrayna sınırları içinde Donbass bölgesini ilhak etmek üzeredir. Otoriter bir rejim maalesef, sınır komşusu olup olmadığına bakmaksızın egosunu tatmin ile güç gösterilerini komşularına, diğer devletlere, hatta halkına gösterme çabasından vazgeçmezler, ortak aklı yeterince kullanmadıkları için yarattıkları tehlike ve tehditleri umursamazlar, farkına da varmazlar. İkinci Dünya Savaşında, otoriter rejimler dünyanın felaketine neden olmuş, savaş 65 milyon insanın ölümüyle sonuçlanmıştı. Sonrasındaki gelişmeler, otoriter rejimleri sonlandırmış, Avrupa demokrasiye sarılmış, insan hakları kavramı ön plana çıkmıştı” diyerek otoriter rejimlerin getirdiklerini de şöyle sıraladı: “Bugün maalesef hem çevremizde hem de bizzat kendimizde örneklerini gördüğümüz otoriterleşmenin ne komşularımıza ne halkımıza ne de yönetenlere hiçbir fayda sağlamayacağı tarihin örnekleriyle ortadadır. Nasıl ki Afrika'nın en ücra noktalarında iş birliği arıyorsak öncelikle kendi coğrafyamızda, komşularımızla iyi ilişkiler kurmak, ticari ve ekonomik faaliyeti geliştirmek becerisini ortaya koymalıyız. Sayın Genel Başkanımızın ifade ettiği gibi ‘Demokratik, güçlendirilmiş bir parlamenter rejim, ortak aklı arama, yine de toplumların gelişmesi, dünya barışının sağlanması için en doğru çözümdür”
“Rejimlerin otoriterleşme eğilimi dün olduğu gibi bugün de felaketlere yol açabilir. Rusya'nın rejimi bunun tipik örneği olup komşusu Ukrayna'yı işgal etmek üzeredir.”
TBMM’de İYİ Parti adına konuşan Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, otoriter rejimleri eleştirdi, Afrika’nın en ücra noktalarında aranan işbirliğinin önce kendi komşularımızla yapılması gerektiğini söyledi.
İYİ Parti Antalya Milletvekili Hasan Subaşı; otoriterleşmenin, dünya tarihinde hep felaketlere yol açtığını belirterek, devletlerin otoriterleşmesi nedeniyle uluslararası sözleşmeleri yok saydığını, halkın ihtiyaçlarına cevap vermek yerine keyfi projelere yöneldiğini, rant uğruna halkın sağlığını hiçe sayacak çevre felaketlerine göz yumduklarını ifade etti ve “bütün bunlar otoriterleşmenin sonuçlarıdır” dedi.
Subaşı, İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı tarafından tek taraflı feshedildiğini, İstanbul’un acil trafik sorunu ve deprem tehdidi varken Kanal İstanbul Projesinde ısrar edilmesini, ormanlarımızın ÇED raporu alınmadan maden ve taş ocaklarına açılmasını, ardı arkası kesilmeyen zamları ve ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ inadı yüzünden hayat pahalılığını dayanılmaz hale getirmesi otoriterleşen rejimi tarif ediyor” dedi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) 187 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasına ilişkin Kanun Teklifi üzerinde partisi adına konuşan Hasan Subaşı, İYİ Parti olarak uluslararası ilişkilerin geliştirilmesi yönünde olumlu görüş ortaya koyduklarını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
İstanbul Sözleşmesi ve kanunla eşdeğerdir
“Anayasa'mızın 90'ıncı maddesine göre usulüne uygun yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanunla eş değer sayılmaktadır. Ayrıca 2004 yılında Hükûmetin, Anayasa'nın 90'ıncı maddesine ek olarak yaptığı düzenlemeyle, uluslararası anlaşmanın, temel hak ve özgürlüklere ilişkin olması hâlinde yasaların üstünde, üst norm sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Sözleşmelerden ancak Meclis onayı ile çekilmek mümkün olabilir
Konumuz uluslararası sözleşmeler olunca kadına yönelik şiddeti önlemeye dönük İstanbul Sözleşmesi ilk akla gelen oluyor. 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılmış olan sözleşmeye ilk imzayı atan, Parlamentosunda ilk onaylayan ülke olmamıza rağmen usulüne uygun yürürlüğe girmiş İstanbul Sözleşmesi 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye bakımından feshedilmişti.
Yakın zamanda yaşadığımız bu örnek, önemli bir uluslararası sözleşme, Anayasa'mıza göre, bırakın üst norm olma niteliğini, kanunla eş değer sayılsa bile Cumhurbaşkanı kararıyla yok sayılamaz, yine ancak Meclis onayıyla çekilmek mümkün olur. Kaldı ki kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin olması nedeniyle temel insan haklarıyla ilintilidir ve üst norm sayılması gerekir. Bu sadece kadına yönelik bir haksızlık değil, ciddi bir insan hakkı ihlali niteliğindedir”
Otoriterleşme ciddi boyutlara ulaştı
Bu tek yanlı kararın, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin gün geçtikçe otoriterleşmesinin ciddi boyutlara ulaştığının görüntüsü ve rejimin ciddi bir sorun hâline geldiğinin açık bir örneği olduğunu dile getiren Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, “Türkiye Büyük Millet Meclisini dikkate almayan rejimin halkın kendisini dikkate aldığından söz edemeyiz” dedi.
Subaşı; son zamlara da dikkat çekerek konuşmasını şöyle sürdürdü:
Sosyal Devlet anlayışı nerede kaldı?
“Pandemi felaketi yaşanırken yaraları sarmak yerine, yüzde 100'ü aşan elektrik, doğal gaz, mazot ve benzin zamlarını peş peşe sıralamak, tarım üretiminin en önemli girdisi gübre fiyatlarını 3-5 kat artırmak, demokratik ve sosyal bir devlet anlayışında söz konusu olamaz. Ülke nüfusunun neredeyse dörtte 1'inin yaşadığı İstanbul'un başta deprem ve trafik yükü gibi yaşamsal sorunları varken Kanal İstanbul gibi nereye varacağı belirsiz, tartışılmamış, bilimsellikten uzak ve İstanbul'a belirsiz bir ilave yük ve sorun taşıyacak bir projede ısrar etmek yine otoriterleşmenin, halktan kopmanın sonucudur. Ekonomi gibi kırılgan ve dünyayla entegre bir yapıda inatla ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ diyerek halkı üç beş ayda büyük bir fakirleşme ve yoksulluğa terk etmek ciddi sorunlu bir rejimi tarif etmektedir”
Sağlıklı ve çevrede yaşamak Anayasal hakkımız
Başta Ormanlarımız olmak üzere, yaşam alanlarının ÇED gerekmediği için ilk başta 25 hektarın altında taş ocağı izni alarak faaliyete geçen işletmelerin sadece Antalya'da değil, yurdun birçok yerinde ormanları ve kırsal yaşam alanlarını tarım, hayvancılık, arıcılık ve en önemlisi insan sağlığını etkileyerek yaşanabilir çevreleri yaşanmaz hâle getirmeye devam ettiğini üzüntü ile dile getiren Hasan Subaşı, bu konuda örnekler vererek şöyle devam etti:
“Bölgemizde en son Korkuteli Dereköy'de kömür ocağı ile Manavgat Beşkonak Köprülü Kanyon Kırkkavak mevkiinde taş ocağı için yöre halkı direnmektedir. Bu insanlar Anayasa'nın 56'ncı maddesine göre sağlıklı bir çevrede yaşamak hakkına sahiptir. Öncelikle bunu sağlamak, korumak devletin görevidir. Anayasa'ya göre halka da görev verilmişse de bu uğurda mücadele eden birçok yurttaş maalesef gözaltına alınmakta, hatta tutuklanmaktadır.”
Maden ve taş ocaklarında ÇED zorunlu olmalıdır
Maden ve taş ocakları açılması için ÇED raporunu zorunlu yapan bir kanun teklifi teklifi verdiğini ifade eden Subaşı: “Elmalı'da Alevilerce kutsal sayılan Dur Dağı örneğinden geçmiş yıllarda söz etmiş, Tekke köyünde onlarca insanın, yurttaşımızın tutuklandığından bahsetmiştim. Yine 2017 yılında Finike'de ormanları korumak için 2 çevre dostu arkadaşımızın katledildiğinden de söz etmiştim. Beşkonak, Kırkkavak Mahallesi çevresindeki orman, Manavgat yangınından bölge sakinlerinin yoğun çabası sonucu korunmuş ender ormanlık alanlarımızdan biridir.
Bugün, taş ocağı ve yangından korunmuş alan daha tehlikeli bir tehdit altındadır maalesef. ‘Taş ocakları yapılmasın’ demiyoruz ama su kaynakları, meskûn alanlar, endemik bitki türleri ve ormanlık alanlar, arıcılık, tarım ve hayvancılık yapılan alanlarda hiç durmaksızın devam etmektedir. Oysa uygun alanlar yerel yönetimlerin de onayıyla saptanabilir, en azından, 25 hektardan az olan alanlarda ÇED'den kurtarmak için izin alıp sonradan genişletme hilesinin önüne geçmek için her hâlükârda ÇED zorunlu olmalıdır” dedi.
Parlamenter rejim ve ortak akıl en doğru çözümdür
Konuşmasının son bölümünde Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan krizi de değerlendiren Hasan Subaşı, “Rusya; sınır komşusu Ukrayna toprağı Kırım'ı 2014'te ilhak etmişti. Nihayet, geçtiğimiz günlerde uluslararası Minsk Anlaşması'nı tek taraflı yok sayarak yine Ukrayna sınırları içinde Donbass bölgesini ilhak etmek üzeredir. Otoriter bir rejim maalesef, sınır komşusu olup olmadığına bakmaksızın egosunu tatmin ile güç gösterilerini komşularına, diğer devletlere, hatta halkına gösterme çabasından vazgeçmezler, ortak aklı yeterince kullanmadıkları için yarattıkları tehlike ve tehditleri umursamazlar, farkına da varmazlar.
İkinci Dünya Savaşında, otoriter rejimler dünyanın felaketine neden olmuş, savaş 65 milyon insanın ölümüyle sonuçlanmıştı. Sonrasındaki gelişmeler, otoriter rejimleri sonlandırmış, Avrupa demokrasiye sarılmış, insan hakları kavramı ön plana çıkmıştı” diyerek otoriter rejimlerin getirdiklerini de şöyle sıraladı:
“Bugün maalesef hem çevremizde hem de bizzat kendimizde örneklerini gördüğümüz otoriterleşmenin ne komşularımıza ne halkımıza ne de yönetenlere hiçbir fayda sağlamayacağı tarihin örnekleriyle ortadadır. Nasıl ki Afrika'nın en ücra noktalarında iş birliği arıyorsak öncelikle kendi coğrafyamızda, komşularımızla iyi ilişkiler kurmak, ticari ve ekonomik faaliyeti geliştirmek becerisini ortaya koymalıyız. Sayın Genel Başkanımızın ifade ettiği gibi ‘Demokratik, güçlendirilmiş bir parlamenter rejim, ortak aklı arama, yine de toplumların gelişmesi, dünya barışının sağlanması için en doğru çözümdür”
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazeteakdeniz.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.